Gidemediğim Yerler

Çünkü dünya çok büyük!

Sokotra

“Ya ben bu blogu normal domaine taşıyayım en iyisi, arada tasarımı da süper yaparım” diyerek çıktığım
yolda ne siteyi taşıdım ne de yazı yazdım. Çok başarılı bir süreç oldu
anlayacağınız. Artık telafi vaktinin geldiğini düşünerek yine enteresan bir
yerlere doğru gidelim istedim.

Bugün ziyaret edeceğimiz ada, “Dünyanın en ilginç 435434
yeri” temalı postlarda ağaçlarıyla kendine her zaman yer bulan, biyoçeşitlilik
açısından zirveye ulaşmış, Arap Denizi’nin incisi Sokotra.

Kaynak: klik1.net

Somali’nin ucundan kopup gelmiş görünse de Yemen’e ait olan bu bölge, her türlü koruma listesinde tepeye oynuyor. İklim ve coğrafyanın beraberce çok ilginç işlere imza attığı Sokotra, özellikle ekoturizm severler için kaçırılmayacak bir fırsat. Zira adada pek fazla lüks otel yok, kamping alanları falan var. Yol yapımı adanın yapısını mahvettiği için ya 4×4’lerle ya da bisiklet ve motosikletlerle dolaşıyorsunuz genel olarak. Bence on numara!

Kaynak: kailas.it
Kaynak: socotra.info

Eski dönemlerden beri yazıtlarda ve haritalarda kendine yer bulan Sokotra, Hıristiyanlıkla oldukça erken zamanda tanışmış. Ancak sonrasında misyoner falan gelmediği için böyle biraz büyü, biraz İsa falan kendilerince bir dini yaşamışlar. Sonrasında tabii İslam gelmiş ve bütün ada Müslüman olmuş.

Kaynak: socotra-eco-tours

Ana karadan uzaklık, sıcak çöl iklimi ve dev kuraklıklar Sokotra’nın kendine özgü endemik türlerle kaplanmasını sağlamış. Sadece ilginç ağaçlar değil, kuşlar ve diğer hayvanlar arasında da yalnızca Sokotra’da bulunan endemik türler yer alıyor. Adadaki fauna arasındaki tek memeli de yarasalarmış. İngilizlerin yine tavşan, tilki falan getirip bütün adayı mahvetmemesi iyi olmuş.

Sokotra’nın ilginç canlılarından bir demet hazırladım size:

Ejder Kanı Ağacı

Kaynak: voyagenation-biegalskillc 
Kaynak: virallite.com
Kaynak: Wikipedia
Ağaca ismini veren reçine
Kaynak: scoopers.com
Çöl Gülü (Şişe Ağacı da deniyor)

Kaynak: ggpht.com 
Kaynak: publicbroadcasting.net

Kaynak: Pinterest

Kaynak: brittanica.com
Sokotra Narı

Kaynak: travel-tour-guide
Sokotra Sığırcığı
Kaynak: pbase.com
Sokotra Güneşkuşu 

Kaynak: freewebs.com
ve Sokotra Bukalemunu

Sokotra’da turist olarak en rahat Hadibo’da kalabilirsiniz. Buradan ada içindeki çeşitli doğa turlarına katılabilir; ağaç olsun kuş olsun görebilirsiniz. Ama kentten çok bir şey beklemeyin derim. Deniz kıyısında arkanızda dağlar varken güneşlenip sakinliğin tadını da çıkarabilirsiniz. Mevsim olarak da en uygun zaman kış ayları.

Kaynak: trekearth.com 
Kaynak: businessinsider

Peki, bu ilginç adaya nasıl gidiyoruz? Gidemiyoruz, çünkü şu anda Yemen’e ulaşılamıyor.  Normal şartlarda Yemen’in başkenti Sanaa’dan kolayca ulaşılan bu ada, Suudilerin Yemen hava sahasını kapatması ile zor gidilen bir yer haline geldi. Felix Havayolları adında bir firmanın BAE’den falan uçtuğu söyleniyor ama sitesinde yaptığım tüm aramalarda sayfa hata verdi.
Tabii yeterince cesursanız Aden Körfezi’ndeki Somali korsanlarından rica edebilirsiniz, hayat maceralarla dolu.

Kaynak: socotra.info

Belki de kimsenin gitmemesi daha iyi. Bırakınız yollar havalimanları olmasın, oteller açılmasın. Ağaçlar bizim varlığımızdan habersiz uzayıp dursunlar. Ne olur ki?

Kaynak: socotra.info

Dünyanın garip başka yerlerinde görüşene kadar, safar
wanaagsan!
Kaynaklar:
Wikipedia
Wikitravel
http://www.felixairways.com/
http://whc.unesco.org/en/list/1263
http://socotra.info/

Fiji

Yeniden merhaba! Türkiye’den kaçıp dünyanın ücra bir yerinde
kaybolmak isteyenlerin başucu kaynağına tekrar hoş geldiniz!
Kaynak: wehittheroad.com
Blogun içeriğinde bolca tropik ada olduğu için ne zamandır
es geçiyordum ama artık zamanı geldi. Zira bu ada, gidemediğim yerlerin ilklerinden
biri. Uzun yıllar önce Jim Carrey’nin en güzel filmlerinden biri olan Truman
Show’u izlediğimden beri gitmek istiyorum ama gidemiyorum. Gerçi o filmi
izleyip gitmek istemeyen var mıdır?
Evet, bu yazımızda Pasifik Okyanusu’nun güzel adalar topluluğu
Fiji’ye gidemiyoruz.
 

Kaynak: warwickhotels.com

Güney Pasifik’te yer alan ve 332 adadan oluşan güzelim Fiji
Cumhuriyeti, Pasifik adaları arasında en gelişmiş olanlardan bir tanesi. Adı
kendisini çekemeyenler tarafından yamyamlıkla anılan Vanuatu ve her gün biraz
daha suya batan Kiribati gibi daha önce sayfalarımıza konuk olan Pasifik
adalarından çok daha canlı bir ekonomiye sahip.
Kaynak: denarauislandfiji.org
Haritadan da az biraz görebileceğiniz üzere yüzlerce minik adanın
yanı sıra 2 büyük adadan oluşuyor Fiji. Bunlardan doğudaki Vanua Levu, batıdaki
ise başkent Suva’nın da yer aldığı Viti Levu. Haliyle nüfusun onda dokuza yakın
kısmı da bu iki adadan birinde yer alıyor. Diğer küçük ve masalsı güzellikteki
adaların bazılarında yerleşim var, bazıları ise el değmemiş halde duruyor.

Yaklaşık 5000 yıldır mutlu mesut yaşayan Fijililerin Batı
tarihi sayfalarına çıkması önce 1643’te Avusturalya’yı ararken adayı ziyaret
eden Abel Tasman, sonra da Tonga’da Fiji yerlileri ile tanışan Kaptan Cook ile
oluyor. Tongalılar arasında özellikle ürettikleri malzemelerle hayranlık uyandıran
ve kendilerine Viti diyen bu halka Tongalılar Fisi demiş, oradan da İngilizceye
kayarken Fiji olarak geçmiş. Hatta 19. yüzyılın sonlarına kadar İngilizce
metinlerde Feejee olarak yer almış.
 

Kaynak: unique-vacation Feejee de sevimliymiş aslında.

Tabii şimdi tropik güzellik, muhteşem yeşillik falan ama
Fiji’nin de karanlık tarafları var elbette. Çok fazla ülkenin “En Verimli
Yamyam” olarak kayıtlara geçmiş kabile lideri yok mesela. Ama Fiji’nin var,
zira Ratu (kabile lideri) Udre Udre 1800’lerde 900 civarı kişiyi afiyetle
yemiş, yediği her kişi işin bir taş biriktirmiş, öldüğünde de mezarının yanına
bu taşlardan kule yapmışlar. Oğlunun anlattığına göre Utra Utra ile birlikte
savaşa giden diğer kabile liderleri kurbanlarının parçalarını, özellikle
kafalarını Utra Utra’ya hediye eder, yiyemediğini de paket yapıp sonraki öğüne
saklarlarmış. Dolce vita!
Kaynak: whyeveryoneshouldmovetonewzealand Amca, o taşlar nedir ya!
Fiji ve yamyamlık ilişkisi oldukça derin, günlük yaşamın
parçası halinde hatta. Kabile şeflerini selamlamak için “Ye beni!” demenin
geleneksel olduğu bir halktan aksini beklemek çok mantıklı değil tabii. Ayrıca
yeni bir gemi yapıldığında kütüklerin değil insanların üzerinde (haliyle onları
ezerek) suya indirilirmiş ve insanları böyle ezmeden indirilen geminin çok uzun
süre su üstünde kalmayacağına inanılırmış.
 

Kaynak: Wikipedia Olay bayağı ciddi.

Günümüz Fijilileri o günleri “Şeytanlık Çağı” olarak ansalar
da bu gelenekleri Batılıların bölgeye Yamyam Adaları ismini takmasını, uzak
durmasını ve Fiji’nin uzun süre gizemini ve belki de özgürlüğü ve sağlığını
korumasını sağlamış. Zira ada 1874 yılında Britanya kolonisi olduktan bir sene
sonra kızamık salgını başlamış ve nüfusun üçte biri, yani yaklaşık 40.000
Fijili hayata veda etmiş.
Adanın bazı bölgelerinde kabile kültürü kendi içinde
evrimleşerek halen devam ediyor. Mesela bazı köylerde yalnızca lider şapka ve
güneş gözlüğü takma hakkına sahip.
 

Kaynak: the inertia

1970 özgürlüğüne kavuşan Fiji, o zamandan beri birkaç tane
askeri darbe görmüş. Arada dalgalanıp durulan demokrasisi ile bu günlere gelen
Fiji, aynı zamanda nüfusuna göre bayağı da büyük bir orduya sahip. Bunun yanında uluslararası arenada da bilinirliği geniş.
Bu arada Fiji’nin sinema dünyasıyla etkileşimi Truman Show
ile sınırlı değil. Brooke Shields ile akıllara kazınan The Blue Lagoon, devamı
olan Return to the Blue Lagoon ve Tom Hanks’in bir voleybol topuyla olan aşkını
anlatan Cast Away de buradaki adalarda çekilmiş.
 

Kaynak: screenmusings NSFW olmamak için hunharca çabaladım.

Kaynak: socialnewsdaily.com

Tropik cennet ve hayallerin balayı lokasyonu olan Fiji,
dalıştan nefis yemeklerin tadımına, rugby maçı izlemekten yağmur ormanlarında
dolaşmaya, sörften golfe kadar pek çok seçenek sunuyor misafirlerine. Tabii
isterseniz kumlara serilip hiçbir şey yapmama özgürlüğünüzü de
kullanabilirsiniz.
 

Kaynak: wallpaperbeta

Kaynak: Travelonline

Kaynak: island-spirit.org Hanım, kalk gidiyoruz.

Ayrıca Fiji’ye gitmek için en güzel nedenlerden biri de Taveuni
adası olsa gerek. Gün değiştirme çizgisinin geçtiği bu adaya giderseniz bir
ayağınızı düne, bir ayağınızı bugüne basabilir, sürreal anılar elde
edebilirsiniz.
 

Kaynak: fijiguide Bir taraf bugün, bir taraf dün. Çok acayib.

Ama neden gidemiyoruz, üstelik vize bile yokken? Zira gidiş
dönüş minimum 60 saatten ve 4.500 liradan başlıyor. Aslında cebinizde para,
ruhunuzda da heyecan varsa anında bilet alabilirsiniz bence.  Bu fiyat 2’şer aktarmalı (biri Dubai vb,
diğeri Avustralya) uçuşlar için geçerli tabii. Dilerseniz 19.000 liraya mal
olacak tek aktarma seçeneğini de kullanabilirsiniz. Abartı tabii, maksimum 9.000
liraya halledersiniz doğru tarihi bulursanız. THY ile Avustralya, oradan Fiji
Airways ile ver elini mutluluk…
 

Kaynak: gulfbusiness

Yıllarca süren bir hayali de böylece yazıya döküp
rahatladıktan ve Truman’ın hocasının kalp kıran “Çok geç kaldın, Truman.  Keşfedecek bir yer kalmadı.” repliğini
hatırladıktan sonra size böyle şeyler söyleyen insanlarla karşılaşmamanız
dileğiyle bir sonraki yazıya kadar veda ediyorum.
 

Kaynak: cemcemii Ne sahneydi be!

“Good morning, and in case I don’t see ya, good afternoon,
good evening, and good night!”
 

Kaynak: fiji4sight


Kaynakça
Wikipedia
IMDB
Skyscanner
http://wikitravel.org/
http://www.educationabroadnetwork.org/blog/10-facts-you-didnt-know-about-fiji/
http://www.fiji.travel/

Guatapé

Atarlı insanlara selam durmak için yazılan kısa bir yazıyla
karşınızdayım bu sefer. Dağları, taşları, uçan kuşları sahiplenip paylaşamama
dürtüsü yalnızca bize özgü değil tabii. Dünyanın diğer ucunda da var böyle
kafalar.
 

Kolombiya’nın muhtemelen iyi niyetli ve muhtemelen merdiven
çıkmaktan oldukça hoşlanan insanlarının diyarı Guatapé’ye hoş geldiniz!
Kaynak: jessgetsaround // Rengarenk Latin Amerika şehirleri 
Sahiplenme ve merdiven mevzusuna girmeden önce güzel Guatapé’den
bahsedelim biraz.

Kaynak: happinessplunge
Kolombiya’nın ikinci büyük kenti Medellin’e çok da uzak olmayan bir
baraj gölünün kıyısında yer alan Guatapé, sevimli bir Güney Amerika şehri.
Sevimli kilisesi, renkli boyalı evleri ve büyük ihtimalle neşeli insanları ile
yükselen bir turizm merkezi olmaya baş koymuş bu şehrin ismi Quechua dilinde
“taşlar ve su” adına geliyormuş ki aslında bu isim şehrin değil, bir kabile
şefinin (cacique) adı. Adamcağıza neden coğrafi bir isim verdikleri ise Quechua
tarihinin derinliklerinde yatan bir sır olsa gerek. Kabile şefine “cacık”
demeleri hakkındaki kötü esprilerimi kendime saklayacağım.
 

Kaynak: colombiafacil

Kaynak: Wikipedia // Boyayı bol bulmuşlar.

1970’lerde yapılan baraj ile sosyoekonomik düzeni büyük
ölçüde değişen Guatapé ve çevresinde görülecek pek çok güzel yer olsa da
konumuzun temeli olan yere gelme vakti geldi. Guatapé’nin simgesi ve gururu El
Peñón de Guatapé ya da diğer adıyla La Piedra del Peñol, bu sevimli şehrim
başlıca simgesi.
 

Kaynak: i1.wp

Bir grup maceracı ya da deli insan 1950’lerde 66 milyon
tonluk bu dev kayanın bir kenarında bulunan yarıktan yukarı tırmanmışlar.
Ödülleri muhteşem bir manzara ile birlikte Pitcairma heterophila isimli
bitkinin keşfi olmuş.
Kaynak: Seedsplants

Kaynak: bromeliad.org
Tabii baraj yapıldıktan sonra manzara da değişmiş. Eski halini bilmiyorum ama
yenisi de oldukça güzel. Ayrıca kayanın aslında meteor olduğuna dair efsaneler de
var.
 

Kaynak: lh5.ggpht

Daha sonra bu yarığa 649 basamaklık bir merdiven yapılmış,
en tepeye 3 katlı bir manzara izleme kulesi kurulmuş, çevresine de hediyelikçi
tezgahları açılmış. İşin garip tarafı, merdivenden yukarı deli gibi tırmanmak
için üzerine para ödüyorsunuz ama çok değil, 2 dolar civarı bir ücreti var.
Kaynak: i0.wp // Tepeye ulaşanlar önce bir kenara kıvrılıp uyuyorlarmış.
Kaynak: g4.delphi
Gelelim kayanın diğer tarafına… Bu dev kaya, Guatapé ve
komşu El Peñol kenti arasında paylaşılamamış. İki kent de bu güzel ve turistik
kaya üzerinde hak iddia etmiş. Sonra Guatapéliler atara atar yaparak muhteşem
bir çözüm bulmuşlar: Bu kaya bizim, bunu kanıtlamak için şehrimizin ismini dev
harflerle kayaya yazalım! Tabii kocaman kayanın üzerine kocaman harflerle isim
yazmak kısa bir iş değil, El Peñol halkı olan biteni görünce tayfayı toplayıp
orayı basıvermiş. Sonuç olarak kayanın üzerinde dev bir G harfi ve U harfinin
tek çizgisi yazılabilmiş sadece. Yani kayanın üzerinde dev boyutta GI yazıyor.
 

Kaynak: i0.wp // Koca kayanın üzerinde GI yazıyor, şaka gibi.

Gelelim bu güzel yeri nasıl ziyaret edebileceğinize… Aslında
yalnızca uzak olması dışında bir zorluğu yok. Medellin’e yakın olması sebebiyle
kolayca ulaşabilirsiniz. Size sadece 20 saat ve 3.500 lira civarına mal
olacaktır. Değer mi? Değer bence. Bir asansör yapsalardı iyiydi gerçi.

Kaynak: ocdn.eu

Dünyanın daha düz bir yerinde görüşene kadar, Rrug a mär!

Kaynaklar:
Wikipedia
http://www.atlasobscura.com/places/el-penon-de-Guatapé
http://www.huffingtonpost.com/2014/08/25/el-penon-de-Guatapé-staircase_n_5699287.html

Kuzey Sentinel Adası

Bayadır yazmadığım gibi yazmak için 3-4 ay önce not aldığım
pek güzel ada, sosyal medyaya falan düştü, orada burada paylaşılmaya başladı. O
zaman hem o çıksın aradan, hem de ben blogumu yeniden canlandırayım diyerek
başlıyorum yazıya.
Tropik cennetlerden birindeyiz diye başlamak isterdim ama
işte cennet göreceli bir kavram. Hem cennet gibi olup olmadığını da
bilemiyoruz, zira gidemiyoruz. Hint Okyanusu’nun en atarlı insanlarının yurdu
Kuzey Sentinel (North Sentinel) Adası’na hoş geldiniz!
Kaynak: NASA // Cennet vatan Kuzey Sentinel uzaydan bile güzel
Hindistan’a ait olan Andaman ve Nicobar Adaları’nın
güneyinde yer alan Kuzey Sentinel, coğrafi olarak sayısız güzellik
barındırıyor. Tropik kuşakta yer alan ada mavi sular, beyaz kumlar ve yemyeşil
ormanların birleşiminden oluşuyor.
Kaynak: Continentalholiday // Andaman Adaları özünde böyle bir yer ama bizimki biraz çıkıntı
Sentinelliler bu güzel adada uzun süredir yaşıyorlar. 60.000
yıl deniyor ama ne kadar kesindir bilemiyorum, zira araştırmalar ne kadar
gerçekleşebildi onu da bilmiyorum. Onun dışındaki ilk bilgilerden biri 1771
yılına dayanıyor; Britanyalı araştırmacı John Ritchie geçerken adadan ışıklar
görüyor, araştırmacı ruhu daha ileriye gitmesine izin vermemiş mi bilmiyoruz.
Ama tabii ki bu kadarı soluk benizli adam için yeterli
olmamış. 1880’de adaya giden Maurice Vidal Portman etrafı kolaçan ettikten
sonra 6 tane Sentinel yerlisini, büyük ihtimalle bir aileyi alıp yanında
götürüveriyor. Ancak bu insanlar hediyelik eşya olmadıkları, üstüne bir de dış
dünyanın hastalıklarıyla hiç tanışmadıkları için anında hasta oluyorlar, yaşlı
adam ve kadın ölüveriyor. Neyse ki 4 çocuğu hediyelerle geri yolluyorlar
evlerine. Portman garip bir şekilde adadan hoşlanmış ya da bir şeyler keşfedip
ününü artırmak için can atıyormuş; sonraki yıllarda birkaç kez adaya yeniden
gidip hediyeler bırakmış.
Şimdi yavaştan bu güzel adacığa neden gidemediğimiz sorusuna
gelelim. Aslında yanıt basit, misafir sevmiyorlar.  Yanıt kısa görünse de aslında oldukça net,
mesela 1981 yılında adanın kıyılarında karaya oturan Primrose adlı geminin
tayfası bunu açıkça anlatabilir. Sonuçta 1981 yılında karaya oturan gemideki
insanların, ellerinde yaylar ve mızraklar olan yerlilerin gemiye saldırmak için
kıyıda sal yapmaya çalıştığını gördüğünde ne hissettiklerini düşünmek enteresan
bir zihin egzersizi olabilir. Ancak yerliler dalgalar ve akıntı yüzünden gemiye
yaklaşamamışlar. Hemen silah yardımı için çağrıda bulunan kaptanın arzusunun
gerçekleşmemiş olması, gemidekilerin bir hafta sonra başka bir gemi tarafından
kurtarılmış olması ve iki taraftan da kan dökülmemiş olması işin iyi
taraflarından bir tanesi. Google Maps’te yeryüzü görünümündeyken adanın çevresinde bir tur atarsanız kuzey tarafta, kıyıda göreceğiniz batık da sanırım bu gemi.
Bilmediğiniz sularda dikkatli olmakta fayda var.
Sentinel arkadaşların olayı bununla da sınırlı kalmamış; daha
erken bir tarihte, 1867’de kıyıya oturan Nineveh gemisinden kurtulan 106 kişi
Sentinellerden bayağı zor kurtulmuş. 2004’teki depremi takip eden tsunamiden
zarar görüp görmediklerini incelemeye gelen helikoptere de mızrakla
saldırmışlar. 2006’da tekneleri adaya sürüklenen 2 balıkçının öldürülmesi de
Kuzey Sentinel adasını iyice dile düşürmüş. Balıkçıların cesedini kumsalda
çukurlara atan Sentineller, onları almak için gelen helikoptere de saldırmış.
Kaynak: Gradcontent 
Kaynak: Crowdsocial // Helikopter gören masum köylü
Tabii bu zorluklardan yılmayan insanlar da olmuş. National
Geographic fotoğrafçısı ve yanındaki korumaları “yerlilere öyle yaklaşılmaz,
böyle yaklaşılır” diyerek bir sürü hediye, oyuncak bebekler, bir tane domuz, yemek
pişirme gereçleri, Hindistan cevizleri falan getirip kumsala bırakmışlar. Ama
Sentinel halkı tutarlılığından ödün vermemiş ve yine yabancıları kovalamış,
yönetmeni de kalçasından yaralamışlar. Hızlıca uzaklaşan grup arkalarına
baktıklarında adalıların oyuncak bebekleri de domuzu da mızrakladıklarını,
hediyeleri ise kuma gömdüklerini görmüşler.
Kaynak: Crystalmsuk // Mızraklar elimizde yaylar belimizde…
İşin güzel tarafı ise Hindistan hükümetinin adaya uygarlık
götürmek yerine topu topu 72 kilometrekarelik adadaki 50 ila 400 kişilik halkın
varlığını ve tabii sağlığını (uygar insanlar olarak gerçekten çok fazla mikrop
ve hastalığımız var) korumak adına adayı tecrite almış olması ve ada ile
herhangi bir iletişime geçilmemesine karar vermesi. Böylece Hint Okyanusu’nun
bu ilginç ve atarlı insanları kültürlerini en azından bir süre daha
koruyabilecekler (umuyoruz). Sonuçta belki de hala varlıklarını sürdürmelerini
sağlayan şey rahatsız edilmeye karşı gösterdikleri bu direnç. Yabancıları tuz
ve ekmekle karşılayan yerlilerin başına gelenleri çoğumuz biliyoruzdur, bilmeyenler aşağıda görebilir. Adamlar
bu güne kadar başlarının çaresine bakmış, bundan sonra da bakarlar bence.
Kaynak:CJLL Wright – Wikipedia // Andaman Adaları’nda 1800’lerde yerli halk ve 2004’te yerli halk. Gördüğünüz gibi Sentineller duruşlarını hiç bozmamış.
Teorik olarak taş devrinde yaşayan insanların ok ve mızrakları için demiri
kıyıya vuran gemilerden toplamış olmaları da sadece sığ denizde yüzdürecek sal
teknolojisine sahip insanların özünde oldukça kıvrak zekaya sahip olduğunun da
göstergelerinden bir tanesi.
Evet, bu güzel ada gidemediğimiz yerler arasında başı
çekiyor ama en azından yakınlarına gideyim diye düşünen varsa çok iyi bir fikir
olduğunu söyleyebilirim. Sonuçta kim bembeyaz kumsallara sahip tropik adaları
sevmez ki? Andaman ve Nicobar Adaları’nın yönetim merkezi olan Port Blair bunun
için en iyi seçeneklerden biri. Üstelik imkânsız uzak da değil; yaklaşık 20
saatte 2.500 liraya muhteşem plajlarda kokteyl içebilirsiniz. Bence mükemmel
bir fikir!
Kaynak: Mapsofindia// Port Blair plajları güzel değil mi ama?
Kaynak: Trekearth // Port Blair
Dünyanın bir sonraki garip yerinde daha yakın bir zamanda
görüşene kadar, Goyurr buḻaŋgitj!
Not: Sevgili abim hayata isyan edip uzun sürecek bir Orta Amerika gezisine çıktı. Birbirinden güzel fotoğrafları için Instagram hesabını, çılgın maceraları içinse blogu Uzak Bir Yıl‘ı takip edebilirsiniz. İçiniz açılır biraz. Ciddiyim.
Kaynaklar:

Page 2 of 10

Powered by WordPress & Theme by Anders Norén