Yine bir gidebildiğim yer ile karşınızdayım. Evet, Çernobil’e de gidildi!
Yazının ilk kısmında Çernobil bölgesine neden ve nasıl gideceğinizi anlatacağım, sonrasında da “ne işim var orada ama merak ettim, anlat” kişileri için bizim macerayı anlatacağım ki gidecek olanlara spoiler olmasın. Gerçi spoiler’ın büyüğünü HBO geçtiğimiz yıllarda verdi.
Bayağı fantastik, biblical bilgiler falan da var, okuyun derim. Ama tabii gidin de derim, buraya anca özetin özetini yazabiliyorum.
Çernobil’e Neden Gidilir?
Çünkü çocukluğumuzdan beri bu kelimeyle büyüdü bizim nesil. Çünkü HBO dizisi “Chernobyl” çok güzeldi. Çünkü sevgilim Svetlana Aleksiyeviç’in Çernobil üstüne olan kitaplarını çok seviyor ki dizi de bu kitaplardan birinden uyarlanmış ağırlıklı olarak. Ve son olarak da kendisinin doğum günüydü, Ukrayna’ya gidince Çernobil turu yapmak gayet on numara bir doğum günü hediyesi olur gibi geldi.
Okuyucu, öyle de oldu.
Doların ufukta kaybolmasıyla yapılabilir her şey ellerimizden kayıp gidiyor ancak bu deneyime para ayırın, biriktirin ve gidin derim. Gerçekten etkileyici.
Çernobil Güvenli mi?
Kısa yanıt vermek gerekirse, evet. Uzun yanıt vermek gerekirse, ne kadar ışımaya maruz kaldığınızdan üzerinizde radyoaktif toz toprak kalmış mı kontrolüne kadar hepsi var. Bu toz toprak makinesi ilginç, önüne geçip iki yandan ellerini dayıyorsun. Ötünce ne oluyor bilmiyorum, öyle de kalmasını tercih ederim. Yemeğe, kantine vs. girip çıkarken bu makineden geçiliyor. Turun sonunda rehber dozimetrelerimize bakıp maruz kaldığımız radyasyonu sertifikalarımıza yazıyor. Zaten güvenli olmasa o tatlı hanım erimiş gitmiş olurdu muhtemelen.
Çernobil’e Nasıl Gidilir?
Arabaya atlayıp Çernobil’e gidemeyeceğinizi tahmin etmişsinizdir diye düşünüyorum. Bayağı ciddi kontrol altındaki bir askeri alan olduğunu unutmamak lazım. O yüzden Çernobil’e sadece turlarla gidebilirsiniz. Biz Chernobyl Tour turuyla gittik, kişi başı 100 dolardı, üstüne bir de öğle yemeği (mutlaka alın) ve bir dozimetre (mutlaka alın ama her birinizin almasına gerek yok, 1 tane yeter) aldık. Bunlar 5-15 dolar arası ekstralar.
Rezervasyon yaptırırken pasaport numaranızı da veriyorsunuz, yani pasaport olmadan kayıt olmuyor. Ancak tabii belki firma ile görüşüp sonradan eklettirebilirsiniz. Ama pasaport dediğin şey hep olmalı insanın yanında, hayatın ne getireceği belli olmaz. Turu alırken ödeyebilir ya da bir kısmını önden yatırıp kalanını tur günü ödeyebilirsiniz.
Tur sitesinde minimum 4 kişi yazdığı ve biraz da pandeminin ortasında olduğu için dolar mı acaba demiştik de rahat olun, 72 milletle doluyor. Ukraynalılar bir otobüste, biz İngilizce rehberliktekiler de başka bir minibüsteydik.
Önemli Not: 18 YAŞINDAN KÜÇÜKLER ÇERNOBİL’E GİREMİYOR! Tur esnasında UZUN PANTOLON ve kolları örtecek kıyafet şart, üst kısmı hırka olarak alırsanız sıcakta falan çıkarmanıza izin veriliyor. Ama pantolon ve çorap ve tabii ki kapalı ayakkabı Çernobil gezisi için şart.
Sonra işte Kiev’deki buluşma yeri saati falan gönderiliyor size, zaten Kiev’de Uber var bir de, sapa bir yerde ama rahatça gidebiliyorsunuz buluşma yerine.
Bundan sonrası spoiler’lı kısım.
Çernobil’de Görülecek Ne Var – Bölüm 1: Gidiş Yolu ve “Felaket”
İşin burası biraz şans biraz da araştırmaya dayanıyor ama mükemmel bir rehberimiz vardı. 20 sene boyunca Çernobil’in yeni koruyucu kaplamasının yapılması sırasında çevirmen olarak çalışmış, eşi de 20 yaşında felaket gerçekleştiğinde Pripyat’tan tahliye edilenler arasındaymış.
“Felaket” diyordu rehberimiz hep patlamadan bahsederken, ben de bu şekilde anacağım yazımda.
Kiev’den Çernobil’in ilk kontrol bölgesine, yani 30 km çap bölgesine kadar yaklaşık 2 saatlik yol var. Bu yol gayet yeşil ve gayet keyifli. Rehberimiz bu sırada felaket, felaketin sonrası, HBO dizisi, Sovyet sistemi ve konuyla ilgili aklımıza gelebilecek her şeyden bahsetti. Tabii bu durum ekstra darlanmaya sebep oluyor, çünkü o kadar aptallıklar silsilesi ki!
Felaket’in neden gerçekleştiğine dair onlarca kaynak, dizi, film vs. var, o yüzden burada tekrarlama gereği duymuyorum. Yalnız bu felaket 1986’da yaşanmamış aslında, tam 10 yıl öncesinden başlamış. Biraz kabaca anlatacağım ama bu model reaktörleri tasarlayan adama 10 yıl önce mektup göndermiş bilim insanları, “bu reaktörlerin şöyle şöyle teknik sorunları var” demişler, adam da “siz benim reaktörlerimi anlamıyorsunuz” demiş. Algı operasyonu da diyebilirdi.
Dönüş yolunda “hiç mi ceza almadı?!” diye darladım kadını, hayır, almamış. Ömrünün sonuna doğru bazı pişmanlık açıklamaları yapmış falan dedi.
Sovyetler’de komisyonun belirlediği ay sonu kotalarının yetişmesi, 1 Mayıs hazırlıkları derken reaktöre aşırı yüklenme, yanlış kararlar, yanlış adımlar ve sonuç…
Tabii bol bol dizinin de lafı geçti. “Bu konuda yapılmış belgesel-dışı en iyi yapım,” dedi, ama tabii çok eksikleri ve yanlışları da varmış. Dyatlov o kadar kötü değilmiş, günah keçisi yapılmış. Çalışanlardan biri hastaneye kaldırıldıktan sonra kaçmış “o vanaları kapatmayı ben biliyorum, başkası yapamaz” diye. Yani bireysel bazda inanılmaz fedakarlıklar sergilenmiş itfaiyeciler, madenciler vb. tarafından. Ama bu fedakarlıkların maalesef yönetim tarafında karşılığı olduğunu söylemek mümkün değil.
Sonuçta kimse pek bir ceza almıyor çünkü bildiğiniz gibi birilerine ceza verilirse yanlış yaptıkları ve haksız oldukları ortaya çıkar.
Çernobil’de Görülecek Ne Var – Bölüm 2: Çevre Köyler ve Çernobil “Bu Yugo ışıldıyor mu?”
Çernobil felaket bölgesinde biri 10 km. diğeri 30 km. çapında 2 bölge var. Bu bölgelerin her birinden geçerken pasaport kontrolü yapılıyor. Rehberimiz içeride hala radyoaktif maddeler bulunduğu için önceden de vermiş olduğumuz pasaport numaralarının casus muyuz neyiz diye araştırıldığını söyledi. Bu girişlerde bir sürü evrak işi falan var (tabii biz uğraşmıyoruz), buranın Ukrayna’nın içinde kalmış bir Sovyet bölgesi olduğunu söylemesi gayet uygundu bu yüzden.
Girişte boynunuza astığınız minik bir metal plaka da var, data topluyormuş ne kadar radyasyon aldığınıza dair.
Çernobil deyince akla yıkıntı binalar, gri gökyüzü, kupkuru topraklar geliyor olabilir, değil. Yemyeşil. Rehber bölgenin havasının ülkedeki en temiz hava olduğunu söyledi, çünkü insan yerleşimi ve aktivitesi yok.

Market
30 km. bölgesinin kontrol noktasından geçtikten sonra Cherevach ve Zalissya isimli köylerde ufak molalar verdik. Tamamen orman tarafından teslim alınmış bu köylerde artık dozimetremizde ilk oynamaları görmeye başladık. Bölgede sorun olan radyasyon havada değil, toprakta, eşyalarda ve üstünüze bulaşanlarda. O yüzden çiçek falan toplamak, bir yerlere dayanmak ya da oturmak yasak.
Rehberimiz binaların felaketten önce hangi amaçlarla kullanıldıklarını anlattı, biz de şaşkın şaşkın baktık etrafa. İnsan hayal ediyor ya da TV’de görüyor ama tabii gerçekten görmek çok garip bir his. Bunu tasvir etmeye çalışmayacağım artık.
Sonrasında Çernobil’e geliyoruz. Felaket’in olduğu yer Çernobil kasabası değil aslında, Pripyat. Bu şehir reaktöre yakın olduğu için oraya adını vermiş.
Şimdi gelelim işin biraz tüyler ürpertici tarafına. Aşağıda gördüğünüz fotoğraf “Üçüncü Melek” anıtı. İsmini İncil’deki kıyamet alametlerini gerçekleştiren meleklerin 3. olanından alıyor.
“Üçüncü melek borazanını çaldı. Gökten meşale gibi yanan büyük bir yıldız ırmakların üçte biri üzerine ve su pınarlarının üzerine düştü. Bu yıldızın adı Pelin’dir. Suların üçte biri pelin gibi acılaştı. Acılaşan sulardan içen birçok insan öldü.” diye geçiyor İncil’de.
Pelin (wormwood) otunun Ukraynacası ise; “Chornóbyl”
Bölgedeki imanlı insanlar için bayağı sarsıcı olsa gerek. Bu otun bölgede çok uzun yıllardır bolca yetişmesinden dolayı şehir bu adı almış. Doğrusu beni de sarstı biraz.
Sonrasında boşaltılan yüzlerce köyün isimlerinin yazılı olduğu tabelaların sıralandığı bir tarladan geçtik. Fukushima sonrası Japonya tarafından hediye edilen turnalı heykeli gördük.

Bu borular Fukushima’dan çıkarılan gerçek soğutma çubukları ya da benzeri bir şeymiş
Bunlar gayet yürüyüş bu arada, arabadan görüp geçmiyorsunuz. Bazılarının dozimetresi ötmeye başladı, bizimki henüz ötmedi diye biraz kıskandık.
Yazının başında öğle yemeği alın dememin sebebi, yemeğin o zamanlardan kalma bir yemekhanede, işçilerin yediği menü ile veriliyor olması. Özetle lahana tabii bol bol. Gayet lezizdi.
Bu arada bir de Lenin ilginçliği var. Tüm ülkede Lenin yoldaşın heykelleri kaldırılmış olsa da Çernobil’de hiçbir şey sökülmediği ya da yıkılmadığı için bir tek burada bulunuyor kendisinin heykelleri.
Çernobil’de Görülecek Ne Var – Bölüm 3: Pripyat “Abandon all hope, ye who enter here”
10 km. bölgesi sınırından geçtikten ve yemeğimizi aldıktan sonra uzaktan metal bir dev görünmeye başlıyor yavaş yavaş. Tahmin edeceğiniz gibi orası da dumanları tüten dev bir yıkıntı halinde değil.

Reaktör 4’ün naaşı
Felaket’ten sonra Sovyetler tarafından Reaktör 4’ün üzerine koruyucu bir kaplama (confinement) yapılmış. Ancak bu kaplama yeterince güçlü ve dayanıklı değilmiş. Ayrıca bu sırada Çernobil’in diğer reaktörleri çalışmaya devam etmiş. Bu kısmı kafam almadı; insanlar 20 sene falan diğer reaktörlerde işe gidip gelmişler. Bu hissi de tasvir etmeye çalışmayacağım.
Sonra Birleşmiş Milletler falan demiş ki “Biz buna güzel bir kaplama yaparız, 100 yıl da dayanır ama bu reaktörü artık çalıştırmayacağınıza söz vereceksiniz.” Ukrayna da tamam demiş ve bir konsorsiyum kurulmuş, New Safe Confinement denen yeni kaplama yapılmış.

Rehberimiz patlama sonrasını ve eski kaplamayı gösteriyor
Ama tabii bu kaplamanın da eskime zamanı gelecek. O yüzden yavaş yavaş söküyorlar ama ne zamana kadar sürecek belli değil.
Sonra ünlü Kızıl Orman (Red Forest) var. Girmek yasak tabii ki. Yakınındaki nükleer tehlike tabelasına dozimetreyi yaklaştırınca bile parti başlıyor. Zaten bu orman o orman değil çünkü temizleme çalışmalarında bütün ormanı dümdüz edip üstüne toprak atmışlar.
Bu arada ormanların büyük kısmı siyah ve korkutucu görünüyor ama bunun sebebi Felaket değil de birkaç yıl önce çıkan bir orman yangını. Tabii radyoaktif bir ormanın alev alev yanması pek güzel değil, bildiğin dünyanın o kısmı yangını söndürmek için seferber olmuş.
Ormanlarda ve genel olarak her yerde bol bol hayvan varmış biz görememiş olsak da. Çeşitli incelemelere konu oluyormış, genel olarak hayatları bile uzamış yanlış hatırlamıyorsam.
Ve Pripyat, rüyaların öldüğü şehir…
Pripyat sıradan bir Sovyet şehri değil. Reaktörden dolayı kurulmuş; üst düzey bilim insanları, yöneticiler ve ailelerinin ikamet ettiği, başka şehirlerle kıyaslanmayacak kadar lüks ve imkanın bulunduğu (dubleks daire bile varmış), insanların nehirde yelken dersleri aldığı, ülkede bulunmayan her şeyin marketlerde satıldığı bir rüya şehriymiş.
Artık yok.

Mavi olanlar marketin reyon tabelaları…

“Öğren, öğren, öğren!” demiş Lenin yoldaş.
Yine ormanın yavaş yavaş geri aldığı binalar arasından geçerek evlerin, dükkanların içine bakıyoruz. Sandalyeler, kıyafetler, oyuncaklar, tiyatro dekorları, neler neler… Neyse, tabii ki pek ünlü lunaparkı da görme şansına eriştik. Ne elf lisanında ne ent, ne de insanlarınkinde, bu manzaraları ifade edebilecek bir kelime olduğunu sanmıyorum. Sarsıcı.
Bu videodaki rögar da yanlış hatırlamıyorsam söndürme ve temizlik çalışmaları sırasında dökülen suların gittiği rögarlardan biri. Yine de bu haliyle tehlikeli değil, ellemediğiniz veya üzerine oturmadığınız sürece tabii. Dozimetrenin sesini de duymuş oldunuz böylece.
Çernobil’de Görülecek Ne Var – Bölüm 5: BONUS – Radar Duga
Bitti mi, bitmedi. Turun hiç bilmediğim, bayağı da görkemli bir bonusu vardı. Radar Duga.
Bu bölümde yazacağım teknik bilgileri internetten kontrol etmeden, kadının anlattığı gibi yazacağım. Merak eden açsın baksın, bize de anlatsın.
Dev bir metal tel perdesi Radar Duga. Devasalığını kelimelerle ya da benim kötü fotoğraflarımla anlatmanın imkanı yok, o yüzden daha iyi çekmiş insanların fotoğraflarını kullandım. Tabii ki Sovyet, tabii ki fantastik bir hikayesi var.

Photo by Artem Zhukov on Unsplash
Soğuk savaş zamanında, ABD Sovyetler’in yakınına füzeler ve radarlar yerleştirmiş müttefik ülkeler vasıtasıyla (mesela kim?), bu sayede Sovyetler’in attığı bir füzeyi, hareket ettikten çok kısa bir sürede fark edip yok edebiliyorlarmış. Ancak Sovyetler Küba dışında o tarafta müttefiki olmadığı için bu tarz yakın izleme yapamıyormuş. Bu noktada aklımdan Alaska geçti ama sormadım doğrusu, iklimdendir belki.
Sonra demişler ki biz bir ufuk-ötesi radar yapalım, bunlar sinyal yaysın, sinyalde bir sapma olursa anlarız bir şey olduğunu. Bu yüzden bu Duga’lardan 3 tane yapmışlar. İnanılmaz büyük (altta 6-7 kat derinliğe iniyormuş), inanılmaz kaliteli (üstünde pas bile yok, boyası dökülmemiş) bir sistem. .

Photo by Artem Zhukov on Unsplash
Ve çalışmamış. Kutup ışıkları (aurora borealis) yüzünden. Dalgaları bozmuş. Bunu düzeltmeye çalışırken Felaket olmuş, sonra Sovyetler yıkılmış falan, bize de bu metal hayalet kalmış. Sovyetler dağılınca Ruslar tüm belgeleri alıp götürdüğü, açıklama da yapmadıkları için ne olup bittiği tam bilinmiyormuş. Kremlin’den bu konuda bir açıklama bekliyoruz.
Daha da komiği, rehberimiz Pripyat’ta yaşamış olan eşine sormuş, merak etmediniz mi bu ne diye. Adam da tabii ki o dönemde gidip neyin ne olduğunu sorgulamadıklarını yoksa bir anda ortadan kayboluverdiklerini söylemiş. TV kulesi demiş geçmiş yetkililer.
İşte böyle sevgili okuyucu, fantastik bir macera daha şehir merkezine sakin bir yolculukla sona erdi. Sonra İstanbul’a dönüp yeniden Chernobyl izledik ve daha da sinirlendik. Neyse.
Dilerim bu uzun yazımı buraya kadar sıkılmadan okumuşsunuzdur. Giderseniz haber verin 🙂

Turun sonunda dozimetremi kontrol edip aldığım radyasyon kısmının sonuna bir 4 ekledi rehber.
Bir sonraki sefere dünyanın daha garip bir yerinde görüşene kadar; щасливої дороги